Prof. Dr. İlhan Uzgel: Umutlarını Trump'la iyi geçinmeye bağlamış bir hükümet var
CHP Dış Politika Koordinatörü Prof. Dr. İlhan Uzgel, bölgedeki gelişmeleri ve Türkiye-ABD ilişkilerini Evrensel'e değerlendirdi.
Cihan Çelik
[email protected]
CHP Dış Politika Koordinatörü Prof. Dr. İlhan Uzgel’le Türkiye-ABD ilişkilerini ve bölgedeki gelişmeleri konuştuk. Erdoğan yönetiminin Trump’a karşı çekingen davrandığını anlatan Uzgel, "Dışarıda bütün umutlarını Trump'la iyi geçinmeye bağlamış bir hükümetle karşı karşıyayız” dedi.
Uzgel, ABD Başkanı Donald Trump'ın yürüttüğü ticaret savaşını ise şöyle yorumladı: "Belirsizlik ve geçiş dönemindeyiz. Amerika yeni bir düzen kurmak istiyor. Eski düzeni terk edip onun ana direklerini sarsıyor. Şu an bu yıkılmış değil. Mesela NATO'dan çıkmadı. Yüksek tarife uygulayacağım diyor ama sonra 90 gün erteliyor. Zemin yokluyorlar. Dünya sistemini yeniden kurabilir miyiz düşüncesiyle yeni bir girişim başlattılar."
Buna karşı AB ile Çin'in ve Çin ile Güney Kore ve Japonya'nın alternatifler üzerine görüştüğünü hatırlatan Uzgel, "Bu sefer her aktör, Trump'ın bu hamlesine karşı yeni arayışlar ve yeni alternatifler geliştirmeye başlıyor. Onların da gözünü açıyor. 'Demek ki biz Amerika'ya sonsuza kadar güvenemeyiz, o zaman biz de kendi alternatifimizi üretiriz' demeye başlıyorlar. Asıl mesele bu Amerika açısından. Trump yönetiminin geri adım atmasının nedenlerinden biri de bu olabilir" diye belirtti.
'Gazze'de bir tehcir planına şiddetle karşı çıkılmalı'
Filistinlileri açık açık tehcire tabi tutmak isteyen bir ABD başkanı var. Türkiye'nin, İsrail ve ABD'nin bu planına karşı tutumunu sorarak başlayalım.
Gazze Türkiye'ye çok yakın. Hatay'ın biraz ötesinden bahsediyoruz. Bütün dünyanın gözü önünde korkunç bir katliam yaşandı. Biz Hamas'ın saldırısına şiddetle karşıyız. Hiçbir anlamı yok. Sonuçta bin iki yüz sivili öldürmenin Filistin halkına olan faydasını çıkıp Hamas anlatsın. Hamasın öngörmemesi mümkün değil ama geldiğimiz noktada tarihin en acımasız katliamlarından biri yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Biz konuşurken belki de İsrail'in çok gelişmiş teknolojik savaş uçaklarından attığı beş yüz kiloluk bombalarla şu an çocuklar ölüyor olabilir. Bu yüzden bunun her noktasının kınanması gerekiyor. Buna bırakın siyaseti, insan olmak bu katliama, dur demeyi gerektiriyor, bunu söylemek lazım. İkinci olarak da İsrail'i durduracak bir güç yok, bölgede, dünyada. Ruslar etkisiz, Çin karışmıyor, Avrupa, Amerika, Anglosaksonlar İsrail'in arkasında... Arap ülkelerinde bir yılgınlık var, onlar da Batı sistemine bağlanmışlar. Dolayısıyla İsrail'in arkasındaki korkunç Batı gücü, her türlü silah, ekonomik desteği sağlıyor. Filistin halkı yalnız bırakıldı. Geldiğimiz noktada Trump saçma sapan yapay zekayla burasını Riviera yapalım dedi. Buna şiddetle karşı çıkmak gerekiyor. Bir şey yapacaksan önce bu savaşı durdur, önce bombalamayı durdur.
'Kimin hicret edeceğine karar verecek
olan Yeni Şafak yazarları değil'
Yeni Şafak ve bazı Siyasal İslamcıların Filistinlilerin yerinden edilmesine "hicret" diyerek yol açmaya çalıştığı görülüyor. Diğer yandan Türkiye gazetesi dünkü manşetinde "Gazze'ye çöl kanunu" manşeti ile çıktı. Bir yandan "Hicret" deniyor, bir yandan "sürgün"... Orada bir ayrışma mı söz konusu?
Bir defa kimin nereden nereye hicret edeceğine, nereden nereye gideceğini karar verecek olan Yeni Şafak yazarları değil. Filistin'de iki milyondan fazla insan yaşıyor. Gazze'yi terk etmemek için elli bin kayıp vermeyi göze aldılar. Kitlesel olarak Refah'a geçişi Mısır'a geçişi zorlayabilirlerdi, yapmadılar. "Biz burada kalacağız, burası bizim vatanımız, buradan bir yere gitmeyiz" dediler. Şimdi Trump yönetimi bölge ülkelerine baskı kuruyor olabilir ama bu burada kararı verecek olan Filistin halkıdır. Biz Filistin halkına 'orada kalın, ölün' ya da 'orayı terk edin sizin için daha iyi olur' diyemeyiz. Bize düşen bir görev değil. Filistin halkı "Biz bir elli bin kişi daha kaybederiz ama buradan gitmeyiz" dese biz ne diyeceğiz? Hayır orayı terk edin, hicret yapın mı? Bu etik olarak da doğru değil, siyaset olarak değil. İktidar bloğu içinde fikir ayrılıkları olur. Bizim derdimiz değil, kendi sorunlarını kendileri halletsinler.
'Sessizlikle geçiştirmeyi tercih ettiler'
İsrail Suriye’de Türkiye’nin üs kurmasına karşı çıkarken, Trump, Netanyahu ile görüşmesinde Erdoğan’ı övdü. Bu kimilerince aba altından sopa olarak da algılandı. Trump’ın açıklaması abartılı bir övgü müydü sizce? Ne anlama geliyor?
Trump'ın yaptığı şeylerin çoğu biçimsel olarak abartılıdır ve biz buna prim vermiyoruz. Erdoğan hakkında ne söylediği, yani bugün akıllı ol diyen geçmişte aptal olma da diyordu. O yüzden yani Trump'ın açıklamalarını böyle birebir, bir siyasetin kendisi olarak kabul etmeye gerek yok. Buna bu kadar anlam yüklemeye de gerek yok. Trump, kendisi gibi sağ popülist, otoriter eğilimli liderlere daha iyi çalışma alışkanlığı geliştirdiğini, ideolojik olarak onları kendisine daha yakın hissettiğini, daha yakın gördüğünü ve iletişim kurma açısından daha rahat ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla da yani daha önce yaşadığımız sürecin devamını görüyoruz. Trump, Erdoğan'ın üzerinde durması ve hiyerarşik bir ilişki olduğunu hissettirmesi, onu dünya kamuoyunun gözüne sokması ve neredeyse bir öğretmen gibi, bir üst otorite gibi kimi beğendiğini, kimi beğenmediğini, kimin sorun olduğunda ne yapacağına onun karar veriyor görüntüsü veriyor. Bu bence kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının daha sert bir tepki göstermesini, daha net bir tavır almasını beklerdim. Bunu sessizlikle geçiştirmeyi tercih ettiler.
'Ciddi bir zafiyet göstergesi'
20 Ocak’ta ABD başkanlık koltuğuna oturmasından beri Trump Erdoğan'la görüşmedi. ABD ve Türkiye arasında; S-400, F-35, F-16 ve gibi kronikleşmiş sorunlar söz konusu.. Suriye’nin geleceği, Filistin ve İsrail-Türkiye ilişkileri gibi konularda da bir netleşme yok.. ABD'nin TR'ye biçtiği rol ve sınırları neler?
Şu an Türkiye ile Amerika arasında bildiğimiz o sorunların hepsi duruyor. Suriye'ye bakarsanız; Türkiye daha Şam'a yakın bölgelerde askeri üs kurmak istedi, belki havaalanı, bunun zeminini yokladı ve cevabını da aldı. Bu cevaplara da bir karşılık veremedi. "Peki o zaman, Azerbaycan'da gelin görüşelim" dedi. Bu ciddi bir zafiyet göstergesidir. İkincisi hükümetin en büyük zaafı Trump. Trump'a karşı ağzından bir cümle çıkmıyor, çıkamıyor. Çekiniyorlar Trump'tan. Bütün umutlarını Avrupa'nın sığınmacı deposu olması ve Trump'la da iyi geçinmeye bağlamış bir hükümetle karşı karşıyayız. Dolayısıyla da buralarda çok alttan alan, çekingen, edilgen bir dile sahip hükümet. Bunu da çok rahatsız edici buluyorum doğrusunu isterseniz.
ABD'nin Türkiye'den beklentisi:
İstikrarsızlık yaratma, İsrail'le kavga etme
ABD'nin Suriye'den çok büyük bir beklentisi yok. Zaten Suriye, Suriye'deki belli başlı bütün aktörler Amerikan müttefiki oldu. Türkiye Kuzey'i tutuyor ki buna kimsenin itirazı yok. Ruslar, Amerikalılar, İsrail itiraz etmiyor. PYD, Türkiye, İsrail ve HTŞ, güneyde Dürziler, Hristiyanlar, bunların hepsi Amerika'ya yakın çalışıyorlar. Bir Aleviler var. Alevi halkı Lazkiye civarında savunma pozisyonundalar, siyasi bir yapılanmaları yok. Dolayısıyla Amerika Türkiye'den beklentisi "istikrarsızlık yaratma orada" diyor, o kadar. "İsrail'le kavga etme" diyor. Amerika'nın beklentisi bu.
İsrail'in de beklentisi şu; HTŞ'yi Türkiye'nin kontrol etmesini istemiyor, bana sorarsanız kimse istemiyor bölgede. HTŞ yönetimi üzerinde Türkiye'nin mutlak bir hakimiyeti olmasını, dominant olmasını istemiyorlar. Türkiye'ye diyorlar ki "Sen bir miktar etkili olabilirsin, kuzeyde kontrol ettiğin yerlerde kalabilirsin." Hikaye bu. Bunu genişletmeye çalıştığında batıdan da İsrail'den de tepki geliyor. Biz bu süreci yaşıyoruz. Türkiye de sınırı yokluyor, zemin yokluyor. Ben daha ileri gidebilir miyim, daha öteye gidebilir miyim diyor. Bu karşılığı alamayınca geri çekiliyor.
'4. Antalya Diplomasi Forumu başarısızlıktı'
Bir başka gündeme geçersek... 4. Antalya Diplomasi Forumu yapıldı. 19 Mart öncesinde yapılmıştı hazırlıkları. Sizin katılıma dair gözleminiz nedir? 19 Mart sonrası yaşananların forma yansıması oldu mu?
Antalya Diplomasi Forumu aslına bakarsanız kullanılabilecek bir kapasite ama ortada verimli bir süreç yok. Mesela belli başlı ülkelerin katılım düzeyleri ya çok düşük ya katılmıyorlar. Mesela Batılı ülkelerin hiçbiri yok neredeyse, yani dışişleri bakanı cumhurbaşkanı düzeyinde katılımlar olmuyor. Bu kadar iddialı bir şey yapıyorsanız katılımın üst düzey ve etkili isimlerden oluşması gerekiyor. Avrupa ülkelerinden, Orban dışında katılım olmuyor. O yüzden de çok fiyakalı, çok şaşalı bir görüntüyle vermeye çalışıyorlar ama ortada somut bir kazanım yok. Bu çapta, bu iddiada bir forum düzenlerseniz ve buna katılım düşük seviyede kalırsa bu aslında başarısızlıktır.
'Türkiye'de antiemperyalizmi ağzına almaması
gereken bir lider varsa o da Erdoğan'dır'
Erdoğan Antalya’daki forumdaki Trump ve Putin onlarla işbirliğinden söz etti, yakın diyalog halinde olduklarını da söyledi. Bir taraftan da antiemperyalizm söylemi ile birlikte Suriye ve bölge sorunları konusunda lider ülke olmakla övünüyor. Böyle bir tablo söz konusu mu?
Türkiye'de antiemperyalizmi ağzına almaması gereken bir tane lider varsa o da Erdoğan'dır. Türkiye'nin yirmi yılının hikayesi Batı ile burada ortak iş yapmaktı. Şu an da aynı süreç devam ediyor. İran'a karşı pozisyonda Türkiye doğrudan Batı'nın yanında yer alıyor. Dolayısıyla da burada bir antiemperyalizmden falan söz etmenin imkanı yok. Erdoğan, Putin ve Trump'la bir üçgen kurmak, buna dahil olmak istiyorsa bu zaten bambaşka bir siyaset. Küresel otoriter siyaset insanlara, halka, çalışanlara, emekçilere, demokratlara en temelde karşı bir blog oluşturma çabasındadır. Böyle bir ittifak devlet merkezli, yukarıdan, jeopolitik ve sokaktaki insana karşı olur.
'Bir belirsizlik döneminde ve geçiş dönemindeyiz'
Trump gümrük vergileri ve ticaret savaşını başka bir boyuta taşıdı. Dünya açısından nasıl bir momentteyiz? Son tabloda Çin taviz vermiyor gibi görünüyor.
Trump yönetimi taşları yerinden oynattı. Taşlar yerine oturmuş değil. Bir belirsizlik döneminde ve geçiş dönemindeyiz. Amerika yeni bir düzen kurmak istiyor. Eski düzeni terk edip onun ana direklerini sarsıyor. Şu an bu yıkılmış değil. Mesela NATO'dan çıkmadı, Avrupa Birliği ile devam ediyor. Yüksek tarife uygulayacağım diyor ama sonra 90 gün erteliyor. Çin'den gelen laptop ve cep telefonlarını muaf tutuyor vs... O yüzden Trump da bunu tam olarak uygulayamıyor. Zaten bir zemin yokluyorlar. Dünya sistemini biz yeniden kurabilir miyiz düşüncesiyle yeni bir girişim başlattılar. Çok hızlı ilerleyemiyorlar.
ABD'deki güçlü bir kanat bu eski düzeni (liberal uluslararası düzeni) tasfiye edip, yeniden kuralım diyor belli ki. Bu eski düzen uluslararası normlara, kurallara, uluslararası örgütlere dayalı bir düzendi. Tabii ki hep istisnası vardı, mükemmel olduğunu söylemiyoruz, eşitsizdi ve adil değildi. Batı lehine çalışan, sınıfsal olarak da sermaye sınıfı çıkarı için çalışan, küresel sermayeye hizmet eden bir düzendi bu. Bunların hepsinin farkındayız. Ama bunu yeni bir formata taşımanın aslında o kadar kolay olmadığını gösterdi bize Trump'ın bu girişimleri. Çünkü yaptığı her girişimde geri adım atmak zorunda kaldı. Nedeni de yerine iyi planlanmış alternatif bir küresel modelle gelmemesi olabilir. Yani Proje 2025 ile hazırladığı bir yol haritası var. Ama ona da tam olarak uyamıyor. Dolayısıyla da şu an sistemin bazı temel direklerini sarstığı, tamamen ortadan kaldırmadığı ve yerine de yeni bir düzen öneremediği bir geçiş aşamasındayız. Bunun nereye doğru evrileceğini zaman içinde göreceğiz.
'Sanayisizleşme sürecini tersine
çevirme politikası yeni değil'
Peki bu süreçte ABD sistemi olduğu gibi Trump'ın arkasında mı?
Bunun yanıtını net olarak vermek kolay değil. Ama tabii ki her zaman bu düzen değişikliğinin arkasında bütün Amerikan sistemi durmuyor. Amerika'yı yeniden büyük yapalım, fabrikaları buraya taşıyalım gibi söylemler zaten aslına bakarsanız Obama'nın son döneminde başladı Trump'la değil. küreselleşmeden aşamalı olarak geri çekilme mümkün olduğunca Trump'ın 2016- 2020 arasındaki yönetimiyle devam etti ve Biden'la da devam etti. Yani Batı'da yaşanan sanayisizleşme sürecini tersine çevirme politikası yeni bir politika değil. Amerikan sistemi daha uyum içinde hareket ediyor ama bütün müttefiklerle ilişkilerin bozulması, Avrupa'yı karşısına alması, liberal ülkelere savaş açması, Rusya'ya yakınlaşması, bu tam olarak Amerikan sisteminin bütün hakim sınıfının bileşenlerinin desteğini almış değil.
'Amerikan hakim sınıfı Çin'in yükselişini
durdurma konusunda hem fikir'
Amerikan hakim sınıfının hem fikir olduğu bir tane husus var. O da Çin'in yükselişinin nasıl durdurulacağı konusu. Kendi ifadeleriyle Çin'i bir sistematik rakip olarak görüyorlar. Amerikan sistemi küresel ölçekte, ekonomi, finans, altyapı, askeri, teknoloji, askeri güç ve stratejik yayılma açısından Çin'i küresel ölçekte sistematik rakip olarak görüyor. Bu konuda Amerikan hakim sınıfları içinde bir uyum var.
Çin ile AB'nin yakınlaşması olası mı peki?
Trump küresel sistemin yapısında böyle sarsıcı bir etki yaratınca yeni arayışlara gittiler. Çin ile Avrupa Birliği bu ihtimali düşündüler. Avrupa Birliği biz 450 milyon nüfusla dünyanın en büyük pazarıyız, yani sen de bize muhtaçsın dedi. Mesela bilişim endüstrisinde; çok güçlü olan Amerikan şirketleri Google, Twitter, Facebook'un pazarının yüzde 30'u Avrupa Birliği ülkelerinde dediler. Yani siz de zarar görürsünüz, ticaret savaşı açarsanız bizim de elimizde araçlar var dediler.
Çin, Güney Kore ve Japonya, Trump'ın tarife savaşına karşı biz ortak hareket ederiz dediler. Bakın bu hayatta olmayacak bir şeydir. Çünkü Güney Kore ve Japonya'nın en önemli özelliği Amerikan dış politikası çizgisinden ayrı hareket etmemeleridir. Bu sefer her aktör, Trump'ın bu hamlesine karşı yeni arayışlar ve yeni alternatifler geliştirmeye başlıyor. Onların da gözünü açıyor; "Demek ki biz Amerika'ya sonsuza kadar güvenemeyiz, o zaman biz de kendi alternatifimizi üretiriz" demeye başlıyorlar. Asıl mesele bu Amerika açısından. Trump yönetiminin geri adım atmasının nedenlerinden biri de bu olabilir.
Evrensel'i Takip Et